ÇÖZÜM; İNSANİ VE VİCDANİ OLMALIDIR!
28.7.2021
ÇÖZÜM; İNSANİ VE VİCDANİ OLMALIDIR!
Haftalık basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulunan Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu; son zamanlarda yaşanan afetlere, Tunus’taki gelişmelere, ülkemizdeki mülteci meselesine, memurların toplu sözleşme sürecine, fındık üreticilerinin yaşadığı mağduriyete ve insanımızın geçim sorununa değinirken Tokyo Olimpiyatları’nda ülkemizi temsil eden milli sporcularımızı da tebrik etti.
Değerli basın mensupları, muhterem arkadaşlar ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;
Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum.
Öncelikle son birkaç haftadır sel, heyelan ve deprem gibi afetler nedeniyle zor günler yaşayan, bu olumsuzluklardan etkilenen tüm vatandaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Umarım yaşananlar hepimize, özellikle de iş başında bulunma sorumluluğunu taşıması gerekenlere ders olur.
Cenab-ı Allah beterinden korusun diyor, gerekli tedbirlerin bir an evvel alınacağını umuyoruz.
Ayrıca 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'nda ülkemizi başarıyla temsil eden, farklı branşlarda elde ettikleri galibiyetler ve aldıkları madalyalarla göğsümüzü kabartan milli sporcularımızı tebrik ediyorum.
8 Ağustos'a kadar devam edecek müsabakalarda ülkemizin büyük başarılar elde edeceğini ümit ediyor, sporcularımıza başarılar diliyorum.
TUNUS'TA YAŞANAN GELİŞMELER
Bu hafta ilk olarak; Tunus'ta yaşanan ve bizleri endişeye sevk eden hadiselerle başlamak istiyorum.
Tunus halkının iradesinin askıya alınmış olması bizleri derin bir endişeye sevk etmiştir.
Başbakanın görevden alınması ve meclisin faaliyetlerinin durdurulması Tunus’un demokratik bir ortak zemin inşa etmek adına şimdiye kadar verdiği mücadeleye büyük zararlar verecektir.
Bu mücadelenin ve kazanımların devam etmesini, bir an önce normal şartlara dönülmesini bekliyor, bunun Tunus ve bölge halkının barış ve huzuru için çok önemli olduğuna inanıyoruz.
İNSANA VERDİĞİMİZ DEĞERDEN VAZGEÇEMEYİZ
Değerli arkadaşlar,
Son günlerde gündemi meşgul eden bir başka konu ise mülteciler konusu.
Ne yazık ki iktidarın sürecin en başından itibaren Suriye meselesinde takındığı yanlış tutumunun ve kontrolsüzlüğünün faturası savaştan ve yokluktan kaçan mazlum ve mağdur insanlara kesiliyor.
Geçtiğimiz günlerde bir belediye başkanının mültecilere yönelik ayrıştırıcı sözlerini son derece üzüntüyle karşıladık.
Şehirden gitmelerini sağlamak için mültecilerden su ve katı atık bedeli gibi kalemlerde 10 kat daha fazla ücret alınacağını söyledi.
Bizim için bu çok vahim ve yanlış olan uygulamalar çözüm olmadığı gibi insani de değildir.
Bir idare böyle adımlar atarsa toplumda pamuk ipliğine bağlı huzur iyice kopar ve yanlış sonuçlara neden olabilir.
Elbette herhangi bir vatandaşımız iktidarın yanlış politikalarından dolayı sosyal hayatında doğan sorunlardan ya da demografik yapının değişmesinden rahatsız olduğunu ifade edebilir.
Bu sorunların çözümüne dönük çalışmaların yapılmamasından rahatsızlık da duyabilir.
Fakat bilmeliyiz ki; millet olarak bizim aradığımız çözüm her şart altında insani ve vicdani olmak zorundadır.
Bizi biz yapan asıl değer budur ve unutulmamalıdır. İnsana verilen değeri dünyaya hatırlatmak görevinden tarih boyunca vazgeçmedik bugün de vazgeçmemeliyiz.
Çözümün siyasi olduğu açıktır. Avrupa, sayıları yüzü bile bulmayan mülteciye sınırlarını kapatırken Türkiye’ye deyim yerindeyse rüşvet karşılığında mültecileri tutma görevi veriyor.
Türkiye, adeta Edirne sınırının ötesinde huzur bozulmasın diye kolluk görevi icra eden bir ülke olmuştur.
İktidarın göç politikalarındaki kontrolsüzlüğü ise sorunu daha çetrefilli hale getirmektedir.
Bu kontrolsüzlük hem toplumsal anlamda hem de iç ve dış güvenlik anlamında bizleri tedirgin etmektedir.
Türkiye siyasi olarak ağırlığını kullanarak bölge ülkelerle, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler ile birlikte bu işin çözümü noktasında ortak bir zemin kurmalıdır.
Fakat bir kez daha altını çiziyorum; tepkilerimizi iktidarların yanlış politikalarına göstermeliyiz; mağdur ve mazlum sığınmacılara değil!
Ve her şart altında vicdanımızın sesine kulak vermeliyiz.
MEMURLARIN TOPLU SÖZLEŞME SÜRECİ
4 milyona yakın memur ve 2 milyona yakın memur emeklisini ilgilendiren ve zam pazarlıklarının yapılacağı 6. Dönem Toplu Sözleşme süreci önümüzdeki pazartesi günü başlayacak.
Bu görüşmelerden önce memur sendikalarımızın dün kamuoyuna duyurdukları istekleri ise son derece makul teklifler.
Devletin asli gücünü ve bel kemiğini oluşturan memurların geçmiş dönemde aldıkları zamlar ne yazık ki onları enflasyona karşı korumaya yetmedi.
2019’da memura reva görülen %11,40’lık zamdan bu yana, hedeflenen enflasyon %7,5 iken gerçekleşen enflasyon ise %24,28 oldu.
Buna karşılık aradan geçen sürede; Dolar %46,05, Euro %54,50, altın %71,33, yağ %116,04, elektrik %30,91, doğal gaz %23,68 arttı.
Bu rakamlar açıkça gösteriyor ki memurlarımız son iki yılda enflasyon karşısında ezildi.
Alım gücü düştü, maaşı gün geçtikçe eridi. Hayat pahalılığı ve paranın değer kaybetmesi karşısında gücü tükenen memurların hayat standardı 2 yıl öncesine göre gözle görülür şekilde düştü.
Şimdi hükümet ve memurlar yeni bir pazarlık sürecine başlıyorlar.
Bizim hükümete tavsiyemiz milletten kopuk yönetim anlayışını bir kenara bırakıp, bu süreci elindeki son fırsat olarak görmesidir.
Kendisine yakın müteahhitlere bol keseden ihale dağıtan, yakın çevresine ulufe gibi kadro veren, büyük sermaye sahiplerinin milyon dolarlık vergi borçlarını tek kalemde silen hükümete bu cömertliği geçim sıkıntısı yaşayan memurlarımıza karşı da göstermesini tavsiye ediyoruz.
Her fırsatta Türkiye’nin ekonomik yönden büyüdüğünü, Avrupa’nın diğer ülkelerine kıyasla kendi vatandaşına iyi bir yaşam sunduğunu iddia eden iktidarın önünde bu iddialarını doğrulayacak bir fırsat var.
Bizim 97'de gösterdiğimiz babayiğitliği gösteremeseler dahi memur sendikalarının bu makul tekliflerini yerine getirmelidirler.
Şayet iktidar bu fırsatı iyi değerlendirmeyip, memuru geçim derdiyle baş başa bırakırsa; tamamlamak üzere olduğu siyasi ömrünün 2023’te kaldırılacak tabutunun son çivilerini kendi eliyle çakmış olacak!
FINDIK FİYATLARI
Kıymetli arkadaşlar;
Fındık konusu Türkiye’nin hakikaten aslında en kolay fakat yanlış politikalar neticesinde en zor meselelerinden birisi haline gelen bir konudur.
Dünya genelindeki üretiminin %60-65 civarının ülkemizde gerçekleştiği fındık, Türkiye’de yıllar yılı hak ettiği değeri bir türlü göremedi.
Fındık üretiminde dünyaya yetişiyoruz ama ne acıdır ki kendi üreticimizin imdadına yetişemiyoruz!
Türkiye, fındıkta uluslararası piyasada fiyat belirlemede etkili olamıyor.
Ne yazık ki fındık fiyatını daha çok alıcılar, yani küresel şirketler belirliyor.
Bu nedenle de yıllardır fındık ihracatındaki gelirimiz 2 milyar dolar civarının üzerine bir türlü çıkamıyor.
Hal böyle olunca da fındık üreticimizin de yüzü bir türlü gülmüyor.
Bayram öncesi fındık fiyatlarının açıklanmasını bekliyorduk fakat bakanlığın ikinci kez rekolte tahmin çalışmasına zorlanması nedeniyle fiyat açıklanamadı.
Kuvvetle muhtemeldir ki rekolte tahmini 27 Temmuz’a kadar tamamlanacağına göre ay sonunda fiyat açıklanacaktır.
Burada üzerinde durulması gereken husus fındık üreticisinin yüzünü güldürmek, ülkemize fındık üzerinden girecek döviz miktarı ile de ekonomiye bir miktar can suyu vermek olmalıdır.
Yine fiyat belirlenirken göz önüne alınması gereken asıl meselelerden birisi de üreticinin girdi-çıktı maliyetlerinin karşılanması ve hiçbir surette zarar etmesine sebebiyet verilmemesidir.
EKONOMİ ALARM VERİYOR
Kıymetli arkadaşlar; bugün ülkemizin ve insanımızın şüphesiz en önemli sorunlarından birisi de ekonomidir.
Açıklanan tüm rakamlar, ekonomide alarm çanlarının çaldığına işaret ediyor.
Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir 2021 yılında 7700 dolara kadar geriledi.
2013 yılında 13 bin dolar civarında olan kişi başı milli gelirimiz, son 8 yılda ne(ler) oldu da bu kadar düştü?
Hangi politikalar sonucunda Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Gabon ve Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelerin gerisine düştük?
Ayrıca Hazine ve Maliye Bakanlığının iki gün önce yaptığı açıklamaya göre de merkezi yönetim brüt borç stoğu 30 Haziran itibariyle 2.026,8 milyar TL (2 trilyon 26 milyar 800 milyon lira)'ya ulaştı.
Bu rakamlara göre merkezi yönetim brüt borç stoku son bir ayda 25,4 milyar lira arttı.
Neden hızla borçlanıyoruz ve neden aynı hızla fakirleşiyoruz?
Bu soruların üzerine uzun uzun düşünmek mecburiyetindeyiz!
MİLLET GEÇİNEMİYOR
Muhterem arkadaşlar; bu rakamların ötesinde çok açık bir şekilde görülüyor ki millet geçinemiyor, ay sonunu dahi getiremiyor.
Bakınız, burada bir sendika tarafından yapılan araştırmanın çarpıcı sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu rakamlar karşısında hepimiz başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmek mecburiyetindeyiz.
Açlık sınırı 3 bin 500 lirayı aştı, yoksulluk sınırı ise 12 bin 195 lira seviyelerini gördü.
Temmuz 2021 verilerine bakıldığında bu yılın ilk yedi aylık döneminde açlık sınırı 367 lira, gıda dışındaki ihtiyaçlar ise 641 lira artış gösterdi.
Yoksulluk sınırı 1008 lira arttı. Bir ailenin ekmek, un ve makarna için bir ayda yapması gereken harcama son bir yıla göre 70 lira arttı.
Sıvı yağ ve margarin için yapılması gereken harcama Temmuz'da 1 lira, son bir yılda ise 27 lira artarak 83 liraya çıktı.
Bu rakamlar ülkemizin acı gerçeğidir. Milletimiz yoksulluğa mahkum edilmemelidir.
İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ne yazık ki insanımızın belini her geçen gün daha da bükmektedir.
Biz Saadet Partisi olarak asgari ücret belirlenirken; "10 yıllık planlar yapılmalı ve asgari ücrette açlık sınırı değil, yoksulluk sınırı hedef alınmalı" diyoruz.
Biz Saadet Partisi olarak, bugün iktidarda bulunanlara bunları çözüm yolları olarak gösteriyoruz. Seçime değil geçime odaklanıyoruz.
Toplumumuzun her bir kesimi ile bir araya geliyor, dertlerini dinliyor ve çözüm önerilerimizi paylaşıyoruz.
İktidar bu söylediklerimizi bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da yine görmezden ve duymazdan gelmeye devam ettiği taktirde; inanıyoruz ki milletimiz ilk seçimde Saadet Partisi'ni güçlü bir şekilde yetkilendirecektir.
İşte o zaman da biz; bu yetkilendirmenin tüm gerekliliklerini ve bugün iktidara çözüm olarak sunduğumuz tüm adımları ve daha fazlasını eksiksiz yerine getireceğiz.
Biz, milletimizin yüzünü güldürecek, insanımızın omuzlarındaki yükü hafifletecek adımları atmakta kararlıyız.
Bu sözlerle basın toplantımıza son veriyor; sizleri ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımızı muhabbet ve hürmetle selamlıyor, katılımınız için teşekkür ediyorum.
Allah'a emanet olunuz...